Bir sınıf dayanışması içinde olmamız gerektiğine şüphemiz yok ama bunun yöntemiyle ilgili bir öneride bulunmak isteriz. Önerimiz, sınıfın hem “gündelik” hem de “uzun vadeli” ihtiyaç ve çıkarlarını gündemine alacak, somut ilişki ve projeler üretecek, katılımcı, ve farklı alanlardaki çalışmaları kapsayıcı bir çalıştay düzenlemektir.
İlk bölümde dayanışmaya dayalı üretim/tüketim birimlerini neden oluşturmamız gerektiğine dair çeşitli argümanlar aktarıp, daha pratik önerileri bu bölümde sıralayacağımızı belirtmiştik. Gerek dünyada gerekse de ülkemizde kapitalizmin çözüm üretemediği sorunları gören ve bu sorunlardan olumsuz etkilenen pek çok insan yeni dayanışma birimleri yeşertmek ve mevcut birimleri güçlendirmekle uğraşıyorlar.
Neoliberal politikalarla yönetilen ekonomilerin, yüzyılın başından beri hem kapitalizmin kendi iç dinamikleri açısından hem de geniş halk kitlelerinin bu politikalar sonucunda yaşadıkları hoşnutsuzluklar nedeniyle bir çeşit döngüsel kriz yıllarına girdiğini gözlemliyoruz. Kapitalizmin kriz döngüsü o kadar hızlanmış durumda ki artık bir tanesi bitmeden diğeri hakkında farklı uzmanlardan, kurumlardan uyarılar gelmeye başlıyor.
Kriz meselesi çok fazla ekonomist, çok teknisist bir yerden tartışılıyor. Halbuki bizim krizi daha ekonomi-politik bir çerçeveye çekmemiz lazım. Peki ekonomi-politik bir kriz tanımı nasıl yapılabilir. Aslında ekonomi-politik bir kriz tanımı yapabilmek için politik, ideolojik, kültürel reçeteleri de işin içine sokmamız gerekiyor.