Salgına Karşı ve Gelecek için Sınıf Perspektifinden Bakmak

Salgına Karşı ve Gelecek için Sınıf Perspektifinden Bakmak

Tüm dünyayı etkileyen koronavirüs salgınına karşı devletler tarafından alınan önlemler ve geliştirilen uygulamalar farklılaşmaktadır. Türkiye’de devletin, meslek ve emek örgütleriyle diğer toplumsal örgütlenmeleri dışarıda bırakarak geliştirdiği önlem politikaları, bazı sermaye kesimlerinin ve devlet yöneticilerinin esenliğini korumak umuduyla geliştirilmiş gibi görünmektedir. Dolayısıyla toplumun geniş kesimlerinin ve toplumsal ilişkilerin sağlığını gözetmeyen bu politikalara karşı sınıf temelli kimi politika önerilerimizi paylaşmak isteriz. 

Sınıf için Talepler

Salgına karşı alınacak önlemlerin ve yürütülecek mücadelenin, toplumsal olarak temel olan ihtiyaçlarla olmayan ihtiyaçları ayırt etmesi ve işçi sınıfının farklı olanak ve olanaksızlıklara sahip her kesiminin yaşamsal ihtiyaçlarına özel olarak cevap verebilmesi gereklidir. 

Bu çerçevede;

* Bireylerin ve toplumun kendisini yeniden üretmesi için temel olarak ihtiyaç duyulan mal ve hizmetleri üretmeyen sektörlerde çalışan işçiler (örn. inşaat, tekstil, otel, AVM emekçileri) salgın boyunca ücretli izne çıkarılmalıdır.

* Temel olarak ihtiyaç duyulan mal ve hizmetlerin üretildiği sektörlerde çalışan ve evden çalışabilen işçilerin (örn. kimi eğitim, banka, mühendislik, psikososyal destek emekçileri) herhangi bir hak kaybı ve sınır aşımı (mesai saatleri, görev tanımı, vb.) olmaksızın, işçiye gerekli (internet bağlantısı, telefon hattı vs.) teknolojik altyapı imkanları ve araçları (bilgisayar, telefon vb.) sağlanmalı ve uyum için gerekli zaman tanınarak evden çalışmaya geçirilmelidir. 

* Temel olarak ihtiyaç duyulan mal ve hizmetlerin üretildiği sektörlerde çalışan ve sürekli veya belli aralıklarla üretim birimine gitmesi gereken işçiler (örn. sağlık, lojistik, gıda emekçileri) için işyerindeki ve işyeri-ev arasındaki ulaşım esnasında sağlık önlemleri acil bir şekilde devlet ve işveren tarafından alınmalıdır. Hekim ve sağlık personeli bulunmayan işyerlerine bu hizmet desteği sağlanmalıdır. Üretim programları, salgının varlığını gözeten bir şekilde oluşturulup kontrollü biçimde yürütülmelidir. Bu kesimlerin ücretlerine zam yapılmalıdır.

* Bu süreçte -özellikle güvencesiz koşullarda çalışan- pek çok işçinin işini kaybettiği bilinmektedir ve önümüzdeki süreçte işini kaybeden emekçilerin sayısının artacağı öngörülmektedir. İşi olmayan işçilerin ve emeklilerin kendi yaşamlarını sağlıklı bir şekilde sürdürmelerini sağlayacak asgari bir ücret kamu kaynakları tarafından sağlanmalıdır. 

* Göçmen işçilere ücretsiz kontrol ve tedavi imkanları sunulmalıdır.

* Bütün bu tedbirler uygulanırken, kamu ve özel işyerlerinde işten çıkarmalar ve ücretsiz izinler -örn. İspanya’da olduğu gibi- durdurulmalıdır.   

* Ülkede sayısı 70-80 bin olduğu bilinen, barınma imkânı bulunmayan insanlar için güvenli barınma ve sağlık kontrolü hizmeti sağlanmalıdır.

Bunların ve işyerlerine özgü uygulamaların gerçekleştirilebilmesi ve denetlenebilmesi ancak işyerlerinde işçilerin katılımıyla oluşturulacak, işverenden ve devletten bağımsız sağlık ve hijyen komiteleri aracılığıyla mümkün olabilir. Bu komitelerin oluşumu ve ülke çapında koordinasyonu, TTB ve sağlık emekçilerinin örgütleriyle emek örgütlerinin (konfederasyon, sendika, inisiyatif, vb.) beraber hareket etmesiyle mümkün olur. Devlet kurumları, komitelerle bilgi paylaşımı ve işbirliği gerçekleştirmeli ve onların alacağı kararların uygulayıcısı olmalıdır. 

Kamusal Kaynakların Artırılması ve Kullanımı

İlgili politikaların hayata geçirilmesi için kamu kaynaklarının artırılması gerekmektedir. Bu amaçla;

* Devletin elindeki İşsizlik Fonu, Varlık Fonu gibi kaynaklar salgınla mücadele çerçevesinde işçilerin desteklenmesine ve gerekli sağlık tedbirlerinin alınmasına tahsis edilmelidir.

* Devletin ve belediyelerin iç ve dış borç anapara ve faiz ödemeleri salgın süresi boyunca durdurulmalıdır. 

* Çeşitli dönemlerde ciddi kârlar açıklayan sermaye gruplarından alınacak ek vergiler kamusal sağlık sisteminin finanse edilmesi, sağlığa yatırım yapılması ve sağlık emekçilerinin ücretlerini yükseltilmesi için kullanılmalıdır.

Dünyanın her yerinde tanık olduğumuz gibi, kamusal  nitelikli bilgilerin (güncel vaka sayısından virüsle ilgili başka bilgilere kadar) ve hizmetlerin (sağlık sektöründen gıda tedarikine kadar) ücretsiz ve nitelikli olması yaşamsaldır. Dolayısıyla kapitalist çıkarlar ve otoriter devletlerin bu bilgi ve hizmetler üzerindeki egemenliği temel bir sağlık sorunu olarak önümüzde durmaktadır. Bu çerçevede;

* Sağlık hizmetleri, hem göçmenler hem de vatandaşlar için ücretsiz hale getirilmelidir. 

* Tüm özel sağlık kurumlarının kamulaştırılarak, tüm sağlık sisteminin sağlık emekçileri tarafından ve toplumsal ihtiyaçlar temel alınarak denetlenmesinin önü açılmalıdır. 

* Salgın boyunca su, elektrik, doğalgaz gibi temel hizmetler ücretsiz olmalıdır. Temel ihtiyaç maddelerine zam yapılması yasaklanmalıdır.

* Büyük sanayi şirketlerinde üretim yeniden organize edilmeli; masrafları ilgili şirketler tarafından karşılanacak şekilde solunum cihazı, yoğun bakım ekipmanı, test kiti, maske gibi ürünlerin ücretsiz üretimine başlanmalıdır. 

Sınıf Aleyhine Olası Girişimler 

Bir yandan hepimiz için bu dönemin nasıl yaşanacağı, nasıl sona ereceği ve geriye ne bırakacağına ilişkin birçok sorunun cevabı belirsiz görünüyor. Öte yandan bu toplumsal kriz döneminin işçi sınıfının aleyhine işleyen işveren ve devlet politikalarının, farklı biçimlerde geliştirilebileceği bir dönem olduğunu da akılda tutmamız gerekiyor. 

Bu dönemde çalışma düzeninin esnekleştirilmesi adı altında işin, çalışanların hayatının daha da içine sokulması ve iletişim araçlarıyla denetimin daha sürekli kılınmasına yönelik girişimlere tanık olabiliriz. İşverenlerin bu türden girişimlerine devletler de iş sürecindeki sınır aşımlarını ve işten çıkarmaları kolaylaştıran yasal zemini sunarak katılabilir. Nitekim devlet kademesinden son yapılan açıklamalardaki, kısa çalışma ödeneği ve telafi çalışma sistemlerinin yaygınlaştırılması fikri, kamu ve özel sektörde esnek çalışmanın artırılacağı vurgusu, “minimum personel” söylemiyle güvencesizliğin önünün açılması, bu girişimlere örnek verilebilir. Önümüzdeki  süreçte tüm işçi kesimleri için çalışmak, daha güvencesiz bir faaliyet haline gelirken, sınıfın temel sorunlarından olan işsizlik, daha yakıcı hale gelebilir. 

Sonuç Niyetine

İşçi sınıfının farklı kesimlerinin ihtiyaçlarından yola çıkarak ve meslek ve emek örgütleriyle işbirliği içinde alınması gereken önlemler hem tüm toplumun bedensel sağlığının olabildiğince korunması ve onarılması açısından, hem de toplumun kendi esenlik kaynaklarını kendi eline alabilmesi açısından yaşamsaldır. Bu da bize -evde ya da fabrikada çalışsın, yoksul ya da “orta sosyoekonomik düzeyden” olsun, sağlıkçı ya da atık toplayıcısı olsun- işçi sınıfının mücadelesinin, tüm toplumun esenliği ve geleceğini belirlemek açısından önemini hatırlatıyor.

İçinde olduğumuz yeni yaşam koşullarında, çeşitli düzeylerde zorluk ve tahribatlar içinden geçerken, sınıf içinde yeni duygular ve ayrışmalar ortaya çıkarken, işçiler olarak birbirimizle dayanışabileceğimiz ve ilişki kurabileceğimiz alanlara ihtiyacımız var. Bazen mevcut olan, bazen de inşa edilmesi gereken bu türden alanlar bize göre, geleceğin yeşerdiği/yeşereceği yerlerdir. Yeni Emek Çalışmaları Ofisi olarak bugünün koşullarında bu dayanışma ve ilişki alanlarının nasıl geliştirilebileceği ve sınıf kurumlarının güncel ihtiyaçlara yanıt verebilecek şekilde nasıl yenilenebileceği üzerine düşünmeyi ve tartışmayı kıymetli buluyoruz. Tüm dostlarımızı bunları birlikte düşünmeye davet ediyoruz. 

Yeni Emek Çalışmaları Ofisi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir