gençemek Dergisi – Yeni Emek Çalışmaları Ofisi
I.Giriş
Genç İşçiler Çalıştayı, 12 Ocak 2019 tarihinde gençemek dergisi ve Yeni Emek Çalışmaları Ofisi’nin işbirliğiyle, Tez-Koop-İş sendikasının Kadıköy’deki İstanbul 1 nolu şubesinde gerçekleşti. Etkinliğe yaklaşık 50 genç emekçinin yanı sıra yaşı daha ileri sendika uzman ve yöneticileri, ve emek aktivistleri de katıldı. Katılan gençler sendikalı veya sendikasız emekçilerdi; market çalışanları ağırlıklı olmak üzere inşaat, cam, metal, denizcilik, bar / restoran emekçisi gençler, ayrıca çok sayıda part time çalışan öğrenci de katılımcılar arasında bulunuyordu.
Neden ‘çalıştay’?
Bu çalıştayı düzenlemekteki amaç, sayıları giderek artan ve özellikle hizmet sektöründe yoğunlaşan genç ve çoğunlukla güvencesiz emekçilerin bir araya gelip sorunlarını konuşacağı bir zemin oluşturmaktı. ‘Çalıştay’ biçimi tam olarak bu yüzden seçilmişti: Gençlerin çeşitli uzmanlardan eğitim alacağı panel tarzı bir toplantıdan farklı olarak çalıştay, gençlerin kendi sözünü söylemesine imkan tanıyan bir toplantı yöntemi.
Bunu iki şekilde sağlamaya çalıştık: Birincisi ilk başta, genç emekçilerin çalışma gruplarına ayrılarak kendi sözünü rahat rahat söylemesi için ferah bir ortam yaratmak. İkincisi de, tartışma konularını katılımcılara hazır vermek yerine yine kendilerinin belirlemesini sağlamak. Böylelikle, toplantının başında kısa giriş konuşmalarının ardından, katılımcılar da hızlıca kendilerini tanıttı ve birkaç kaynaşma egzersiziyle buzlar eridi. Ardından, genç işçiler kendileri açısından en önemli sorunları post-it’lere yazıp duvara yapıştırdı; tartışma gündemlerini böylece kendileri belirlemiş oldu. 40-50 post-it’i hızlıca gözden geçiren moderatörler, 6 başlık belirledi ve genç katılımcılar bu başlıkları tartışacak 6 çalışma grubuna rastgele biçimde ayrıldı.
Başlıklar arasında güvencesizlik, geleceksizlik, çalışma koşulları, düşük ücretler, gençlerin sendikalardaki konumu ve kuşak çatışması bulunuyordu. Çalışma grupları 45 dakika kadar kendi içlerinde tartıştı; gruplarda orta yaşlı bireyler ve deneyimli uzmanlar da vardı, ama grup moderatörleri olabildiğince sözün gençlerde olmasını sağlamaya gayret etti. Ardından genel forum tekrar toplandı, burada her gruptan bir veya iki gönüllü kısa birer sunum yaparak grup çalışmalarında konuşulanları herkese aktardı.
Bu biçim, genç insanların tartışmaya müdahil olma imkanlarını artırmış görünüyor. Bunun sonucu olarak Çalıştay’ın Ankara’da da düzenlenmesi önerildi; amaç tam da, farklı sendikalar ve yerellerde de tekrarlanabilecek, işlevsel bir biçim oluşturmaktı. Bundan sonra; çalıştayı organize edenler bu türden çalıştayların, genç işçilerin deneyim, sorun ve önerilerini daha serbest biçimde paylaşabilmesi ve farklı ‘kuşaklar’ ve grupların bu deneyimlere ilişkin yaklaşımlarının daha iyi anlaşılabilmesi için nasıl daha uygun ortamlar hale getirilebileceğini tartışmayı planlıyorlar.
II. Çalıştay
a. Neler tartışıldı?
Peki, çalışma gruplarının sunumlarında hangi başlıklar öne çıktı? Her ne kadar grupların ayrı konuları vardıysa da, çok sayıda örtüşen unsur mevcuttu: Özellikle krizle beraber genç işçilerin iş bulmakta zorluk çektiği belirtildi. Pek çok genç okuduğu bölümle ilgili çalışma fırsatı yakalayamıyor. İş bulsa dahi, bu işler genelde geçici süreli veya part-time oluyor. ‘Deneme süresi’ mekanizması işverenler tarafından işçilerin elini zayıflatmak için kullanılıyor. Öte yandan işverenler sürekli ‘deneyim’ istiyor; gelgelelim yeni mezun gençlere bu deneyimi edinecekleri fırsatları sunmaya yanaşmıyorlar.
Sık iş değiştirme
Gençler düşük ücretlere çalışmak zorunda kalıyor ve sürekli iş değiştiriyor. İnsanlar çalışarak bir şey kazanamayacaklarını, biriktiremeyeceklerini düşünerek işle sürekli bir bağ kurmaktan kaçınıyorlar. Bu yönelim bazıları için bir zorunluluk, bazıları için bir tercih, bazıları içinse bir eleştiri konusu olarak öne çıkıyor.
“Diplomayla iş bulurum”, beklentisi genç işçiler arasında çok yoğun. Oysa çok vasıflı mühendis, öğretmen gibi arkadaşlar, özellikle hizmet sektöründe vasıflarının altında iş yapmak durumunda kalıyor. Bu da ileride sık iş değiştirmelerine yol açabiliyor. Kıdemle beraber maaşların artmaması da, aslında gençlerin uzun süre bir işte kalma hevesini kıran bir etki yaratıyor: Market işçisi, deneyimli bir kadın katılımcı uzun yıllardır çalışmasına rağmen asgari ücretin biraz üstünde aldığını söyledi; öte yandan genç işçilerin “işine sahip çıkmak, çabuk öğrenmek” konusunda eksiklikleri olduğunu da belirtti.
Bütün bu unsurlar toplamda sık iş değiştirmeye yol açıyor: Düşük ücret, işin kıdemle gelen bir vaadinin olmaması, işteki katı disiplinin moral bozması ve güven kırması, veya okulla beraber işi idare etmek zorunda olmak nedeniyle, gençler her işte kısa süre kalıyor.
İşyerinde baskı
Sık iş değiştirme sonucunda herhangi bir sektörde kıdem ya da vasıf sahibi olmayan gençler daha fazla mobbinge açık hale geliyor.
Eskiden kıdemlilerin gençlere karşı çok daha sert olduğu, bugün bu sertlik olmamasına rağmen gençlerin yine de kendilerini baskı altında hissettikleri söylendi. Gençler işe girdiklerinde vasıfsız olmalarından kaynaklı olarak bu tür bir mobbinge de daha fazla maruz kalıyorlar. Öte yandan gençler bir işyerine girdiklerinde zaten yoğun olarak işi yapamama, başaramama korkusu yaşıyor; bu iki unsurun birleşmesiyle, işi öğrenmeye yönelik isteklerini kaybediyorlar. Sonuçta gençlerde, “bu baskı varsa iş çok zordur, ben başaramam; o zaman daha basit iş bulayım” şeklinde bir düşünce doğabiliyor.
Öte yandan bu kötü muamele sektör, cinsiyet gibi unsurlara göre değişiyor. Örneğin fabrika işçisi bir katılımcı aynı işi yapan farklı işçiler arasında yaş farkına rağmen eşitlik olduğunu söylerken, müşteriyle yüz yüze gelen hizmet sektörü işçileri kıdemli olanların müşteriye iyi davranmak yönünde daha çok baskı hissettiklerini dile getirildi. Özellikle orta yaş ve üstü kadınların başka iş bulamayacaklarını düşünerek bu baskıyı daha fazla hissettikleri, kıdemli erkeklerin de bu baskıyı hissettikleri ancak işsiz kalmaları halinde taksicilik vs gibi daha fazla iş alternatifleri yaratabileceklerinden bahsedildi.
Güvencesizlik unsurları
İşverenler özellikle genç çalışandan bir değil birkaç kişilik iş istiyor, kendi alanı olmayan alanlara dair taleplerde bulunuyor. İşçiler açısından koruyucu olması beklenen toplu sözleşmelerin bile kuşaklar arasında farklar yaratabildiği belirtiliyor. Toplu sözleşmeleri kendi çıkarı için tehdit olarak görebilen işverenler ‘telafi’ için toplu sözleşmeye dahil olmayacak şekilde İşKur’dan personel alımına yönelebiliyor.
Devletin eğitim politikaları da güvencesizlik üretiyor: Örneğin ‘işbaşı eğitim’ programları kapsamında bir genç işçi İşKur aracılığıyla geçici bir süreliğine işe giriyor ve o süre sonunda inisiyatif işverene ait oluyor. Bu da güvencesizliği bire bir hissetmesine neden oluyor.
İş Kanunu’ndaki iş güvencesinin 30 veya daha az işçi çalıştıran işyerlerini kapsamaması dolayısıyla özellikle KOBİ’lerde çalışan gençler daha fazla güvencesizlik yaşıyor.
İşverenler işçiler arasındaki ayrımları -kadın ve erkek, genç ve yaşlı, ‘beyaz’ yakalı ve ‘mavi’ yakalı, sendikalı ve sendikasız, kadrolu ve taşeron- da kendi çıkarı için kullanmaya gayret ediyor. Genellikle bu tür farklar grupların birlikte hareket etmelerini engellemek, bazılarını diğerine kıyasla daha çok sömürmek, bazılarının özel güvencesizlik durumlarından veya beklentilerinden faydalanmak için kullanılabiliyor.
Buna karşı vereceğimiz cevabın bu ayrımları göz ardı etmek, hepimizin -durum, deneyim, beklenti, vb. açısından- aynı olduğunu biçimsel olarak iddia etmek olmayacağı dile getirildi. Amacın bu ayrımların ve özgün sorunların tanınması ve anlaşılması ve ortak mücadele paydalarında birleştirilmesi olabileceği ifade edildi.
Okuyan işçiler
Çalıştaydaki gözlemlerden biri de, öğrenci işçilerin sayıca arttığı yönündeydi. Örneğin bir vakıf üniversitesinde akademisyen olan bir katılımcı “Bir çok öğrencim çalışıyor; LC Waikiki’ye tişört katlamacı yetiştiriyoruz,” ifadesini kullandı. Genç bir katılımcıysa son yıllarda bir milyondan fazla öğrencinin iş nedeniyle üniversitelerinden ayrılmak zorunda kaldığını; iş ve okumak arasında seçim yapmaya zorlandığını ifade etti. Öte yandan öğrenciler okul yoğunlaştığında işi bırakmayı da tercih edebiliyor.
Gençlerin bir yandan da okumak zorunda kalması, okumak için borçlanmayı beraberinde getiriyor. Bursların yerini kredilerin alması da genç borçluluğunu artırıyor. Bu nedenle pek çok genç iş yaşamına borçlu giriyor.
Öte yandan üniversite mezunu işçilerle diğerleri arasında bir gerilim olduğuna da değinildi. Üniversite mezunu olanların müşterileri idare etme konusunda daha acemi olduğu, insanlardan gelen sertliklere alışık olmadıkları söylendi.
Kadınlar
Öte yandan, özellikle vurgulanması gereken bir tespit de genç kadın işçilerin, bilhassa çocuğu olanların gündemleriydi. Çalıştayın en başında, kendisi de anne olan genel moderatör arkadaş, ‘Buraya gelmek için hanginiz çocuğunun bugünlük bakımını ayarlamak zorunda kaldı?’ sorusunu yönelttiğinde, neredeyse sadece, en ön sıralarda oturan kadın arkadaşlar el kaldırdı. Bu da bize, erkek emekçilerin çocuk bakımı konusunda hala çok sınırlı inisiyatif alarak, bu alandaki yükü kadınların sırtına bıraktığını gösterdi.
Çalıştayda genel moderatör ve grup moderatörlerinde çoğunluk kadın olduğu halde, katılımcılar arasında erkekler yüzde 60’tan fazlaydı. Ancak söz alan çeşitli genç kadınlar, kadın işçilerin gündemlerinin sendikalarca daha fazla hesaba katılması gerektiği vurgusu yaptı.
Örneğin yeni sendikalaşmış bir genç kadın arkadaş, asgari ücretin kira ve çocukların eğitimi gibi ağır masraflar karşısında çok yetersiz kaldığını, çocukların eğitimini kötü etkileyerek yoksulluğu gelecek kuşağa aktardığını ifade etti. Özellikle çalışan kadınların işyerinde hiyerarşi basamaklarının en altında kaldığını belirtti. Doğum veya süt izni için talepte bulunan, izin alan bir kadın arkadaşının uzak, ancak iki aktarmayla gidebileceği, bir mağazaya sürgün edildiğini paylaştı; işverenin amacının bu kadın arkadaşın tazminatsız bir şekilde işten ayrılmasını sağlamak olduğunu ifade etti.
Bu gibi kayıplara karşı ortaya çıkan kadroya geçme, işyerinde yükselme, ekonomik özgürleşme gibi beklentiler de mevcut koşullarda hayalkırıklığı ile sonuçlanabiliyor.
Kadınlara yönelik bu baskılar yapılırken, erkek çalışanlar genelde fazla sesini çıkarmıyor. Oysa kadınlara yönelik bu yaklaşımların bir işlevi de diğer çalışanlara gözdağı verilmesi. Dolayısıyla genç kadın işçilerin sorunları aslında bütün işçi sınıfını ilgilendiriyor.
b. Neler önerildi?
‘Sendikalar örgütlenme çalışmalarını artırmalı, kendilerine dair olumlu bir algı yaratmalı ve gençlere ulaşmalı,’ gibi vurgular neredeyse söz alan bütün gençlerce paylaşıldı.
Çalıştayda hem çalışan hem okuyan gençlerin katılımı yüksekti ve onların sorunları bolca gündeme geldi. Bu bağlamda, çeşitli genç sendikacı ve işçilerin yaptığı bir somut öneri, ‘presendikal’ örgütlenme de denebilecek alana dairdi. Sendikaların üniversiteler, hatta meslek liselerinde okuyan gençlerle hızla ilişki kurması ve onları kazanması gerektiği ifade edildi. Bu alanda geçmişte yaşanmış Genç-Sen gibi deneylerden bahsedildi.
Bu tartışma bağlamında çalışan öğrencilerin finansal kaygıları daha fazla taşıdığı konuşuldu. Bunun üzerine TİS kapsamında öğrenim yardımı için bir fon oluşturulmasına yönelik bir öneri geldi.
Sendikaların genel olarak gençlere ulaşmakta yetersiz kaldığı çokça dillendirilen bir görüştü. Gençlere göre sendikalar gençlere katılım kanalları yaratmakta yetersiz kalabiliyor. Kısa süre önce bir sendika başkanının öldürülmesi veya çeşitli sendika yöneticilerinin sendika kasasından yüklü bireysel harcamalar yapması gibi örneklerin gençlerde sendikalara yönelik bir güvensizlik yarattığını belirtenler oldu; ancak buna yanıtın, sendikaları terk etmek değil daha fazla
sahiplenmek olduğu belirtildi. Gençler sendikalarda sorumluluk üstlenmekten çekinmemeli, vurgusu farklı sendikalarda aktif gençlerden, özellikle de genç sendika uzmanlarından geldi. Genç uzmanlar aynı ‘kuşaktan’ oldukları işçileri daha fazla inisiyatif almaya, örneğin işyerinde sendika temsilciliklerine aday olmaya çağırdı.
Sendikalara aktif katılım kanallarının daha etkin kılınabilmesi için sendikalarda “genç işçi büroları” kurulmasının çok işlevli olabileceği önerildi. Ayrıca sendikasız gençleri örgütlemek için genç sendikalılara daha fazla inisiyatif verilmesinin gerekliliği üzerinde duruldu.
Gençlerin sendika algısını olumlu etkileyecek şekilde, onların yoğun ilgi gösterdiği dizi veya tiyatrolarda sendikal diyalogların geçmesi gibi bir öneri geldi. Benzer biçimde, sendikaların gençlere ulaşmasına dair bir diğer öneri, sendikaların gençler için çeşitli sosyal etkinlikler ve kampanyalar düzenlemesi yönündeydi. Sendikaların ellerindeki geniş maddi imkanları gençlere yöneltmesi fikri de dile getirildi.
Öte yandan, çalıştaya katılan bir çağrı merkezi çalışanı, çalıştığı çağrı merkezinde yürüttükleri sendikal örgütlenme sürecinden bahsetti; doğrudan çağrı merkezi çalışanlarının yorumları temelinde hazırladıkları broşürlerin çalışanlara ulaşmakta oldukça etkili olduğunu gördüklerini söyledi. Mevcut çalıştayın çıktılarından hareketle çeşitli malzemeler hazırlanıp hazırlanamayacağı konuşuldu, buna dair öneriler geldi. Gençlerin kendi sözünü örgütleyerek diğer gençlere ulaşmasının en etkili yöntem olacağı ifade edildi.
Ancak zamanın görece sınırlı olması nedeniyle, pek çok katılımcı tartışma bölümünün görece sınırlı kaldığını, aslında ele alınacak çok daha fazla konu olduğunu ifade etti, sendikadan ayrılırken.
c. Sonuç yerine
Bütün eksiklere rağmen, Genç İşçiler Çalıştayı önemli bir deneydi. Farklı sendikalardan ve sendikasız işçi ve aktivistler bir araya geldi, zengin bir deneyim paylaşımı yaşandı. Çalıştayın bizi bir dizi tespite ulaştırdığını söyleyebiliriz:
– Çalıştay gibi yatay tartışma biçimleri genç işçiler için bir ihtiyaç ve bu etkinlikler çoğaltılmalı. Bu türden etkinliklerde genç işçilerin birbirlerini tanımalarını ve kendi kuşaklarına özgü deneyim ve sorunları daha çok duymalarını/anlamalarını sağlayacak yöntemler geliştirilmeli. Bunun için gençlerin başka kuşaktan işçilerin olmadığı paylaşım ortamlarında -örneğin, çalışma gruplarında- bulunmaları iyi olabilir. Ama bazen bu yeterli olmayabilir ve bu türden etkinliklerde, genç işçilerin birbirlerini sesini duymama eğilimlerine karşı önlemler alınması gerekebilir. Örneğin etkinliklerin başında grup olarak bu konuda ne gibi önlemler alınabileceği konuşulabilir ve çalışma gruplarını yönetecek kişilere bu konuda duyarlı olma ve çalışmalar esnasında kimsenin sözünün kesilmediğinden emin olma sorumluluğu verilebilir.
– Çalıştaylara daha çok genç kadının katılımı sağlanması için çaba gösterilebilir. Böylece genç işçileri bir kuşak olarak kendilerini tanırlarken, aralarındaki farkları da daha çok görebilir ve konuşabilir olurlar.
– Genç emekçiler güvencesizliği çok yoğun yaşıyor ve bu onların gerek işyerinde gerek sendikalarda süreçlere müdahalesini kısıtlıyor. Bu nedenle sendikaların gençleri güçlendirmesi ve bunu onlara yöntemler önererek, kaynak ve alan (fiziksel alan, komisyon çalışması, çalıştay, vb.) sağlayarak yapması önemlidir.
-Sendikadaki daha deneyimli emekçilerin gençlerle daha yoğun diyalog kurması, onların faydalanabileceği deneyim ve araçları onlara açması gençlerin iş ortamına ve sendikal çalışmaya daha yoğun müdahil olmasını sağlayabilir. Aynı zamanda bu tür bir kuşaklararası diyalog gençlerin özgüvenini artırarak işyerinde mobbingden kaçınmalarını sağlayabilir
-Genç işçiler üst kuşakların deneyim ve yöntemlerinden nasıl faydalanabileceklerini tartışabilecekleri ortamların yaratılması da anlamlıdır. Aynı zamanda genç işçilerin kendi dillerini üretmelerinin ve sendikal faaliyette kullanılmasının önü açılabilir. İşyeri temsilciliği, sendika yöneticiliği, vb. gibi alanlar gençlere daha çok açılmalı ki, sendikanın kendisi gençlerin sözünü daha çok içeren bir alan haline gelsin.
– Deneyimli işçilerin gençlere ‘sorumsuz’ diye yaklaşması, bir kuşaklararası çatışma, iletişimsizlik doğurabilir. Bu türden iletişimsizliklerde, aynı kuşaktan olan veya ayrı kuşaktan olan işçilerin karşılıklı olarak birbirilerinin yaşam koşullarını, ihtiyaç ve taleplerini anlamaya çalışması önemlidir. Burada işçilerin ortak sorumluluğunun sınıf mücadelesini geliştirmek olduğu anımsanabilir. Sınıf mücadelesi de farklı türden ihtiyaç ve taleplere cevap üretmeye başladıkça gelişir. Dolayısıyla karşılıklı olarak farklı ihtiyaç ve talepleri anlamak herkes için geliştirici olacaktır.
– Gençlerden özgül sorunlarını unutmaları istenmemeli; sendikalar farklı emekçi kategorilerinin özgül sorunlarını görebilmeli ve bu farklı sorunları ortak paydada birleştirmelidir. Aynı zamanda genç kuşaklar kendi kuşaklarına özgü sorunları anladıkça, üst kuşakların da kendilerine özgü -yaşam ve çalışma- koşulları olduğunu anlayacaktır. Bu sayede iki kuşak arasındaki ilişki daha karşılıklı ve açık bir hale gelebilir ve böylece kuşaklar birbirlerinin deneyimlerinden ve perspektiflerinden faydalanbilirler.
– Sendikaların kendi içinde gençlere yer açarken daha geniş genç işçi kesimlerine ulaşmak için presendikal biçimler geliştirmesi, genç işçileri içeren oluşumlarla teması arttırması, okullara ulaşması anlamlı olabilir. Sendikanın kendi içinde genç işçilerin deneyimlerini, taleplerini ve yöntemlerini içerecek şekilde bir dönüşüm geçirmesi dışarıya da yanısayacak ve mücadelenin daha geniş genç işçi kesimlerine yayılmasına vesile olacaktır.
Çalıştayın hem bu gündem hem de başka gündemler çerçevesinde başka yerlerde tekrarlanması mümkün ve bundan sonraki ayak da Ankara olacak gibi görünüyor. Emek mücadelesine dair hayallerimizin ve mücadelenin kapsadığı alanın genişletilmesi yolunda umudu genç işçiler taşıyor.