Corona ve Hakiki İstisna Hali

Ahmet Gire

Dünya üzerinde yarattığımız yıkımın etkilerinin birçok dindeki kıyamet miti gibi ya da filmlerde hep uzak gelecekte geçen distopya anlatıları gibi olmadığını anlamaya başlıyoruz. Daha öncesinde Suriye iç savaşı gibi şiddet ve vurdumduymazlıkla düştüğü yeri yakması sağlanan ateşin, artık bütün dünyayı yaktığını görüyoruz ve bu ateş bir biçimde herkesi yakabilecek kadar güçlendi. Herkes için tam tamına bir eşitlik söz konusu olmasa da zengin yaşlılar da fakir yaşlılar gibi risk grubunda. Ya da zengin yaşlıların satın aldığı sağlık hizmetlerinden dolayı diğer zenginlerin tıbbi yardıma erişebilmesinin imkânsız hale gelmesi işten bile değil. Çünkü hastalık çok hızlı yayılıyor ve bu kadar hızlı yayılabilen bir hastalık, dünyanın bütünüyle bağlandığı bir tarihsel anda mutasyon geçirdi. Sağlık alanındaki emek arzı da kamunun alandan çekilmesi nedeniyle oldukça sınırlı. Zenginler kendilerini hastalıktan koruyacak zaman aralığını bile bulamadılar, ancak testlere erken eriştikleri için hasta olduklarını daha çabuk fark ettiler ve metalaşmış sağlığı aynı anda satın alamaya çalıştıklarında, kötürüm kılınan sağlık sisteminin sadece kendileri için bile yetersiz hale geldiğini anlamaya başladılar.

Özellikle Avrupa ve ABD gibi batı ülkeleri için gitgide kötüleşen durum için Agamben, egemenin tekrar kurmaca bir istisna hali yaratarak kendini ön varsaydığımız hukuki düzenin dışına çıkartmada kullandığını söyledi. Corona virüsü gripten pek de farklı değildi ve bütün bu insan eylemini egemen tarafından sınırlandırılabilecek düzenlemelerin nedeni virüsün ölümcüllüğü ile ilgili değildi, virüs o kadar ölümcül bile değildi, egemenin tekrar kendi varlığını dayatma biçimiydi bu yaşananlar.

Böylece, Agamben, Foucault’nun kafasını kestiği egemeni yeniden diriltiyor. Egemen böylece insanın sınırlılığından, ekonomi-politikten ve her şeyden bağımsızca kendini düşünebilir bir özne haline geliyor ve tek amacı egemenliğini uygulayarak kendi egemenliğini tesis etmek oluyor. Egemen, kendisi için, hayatı durduruyor. Durmuş bir hayata egemen olmak, hakiki bir egemenlik midir?

Oysa ki, İtalya devleti, Agamben’in körüklenen panik nedeniyle gerçekleştirilebildiğini iddia ettiği önlemleri daha erken alabilseydi belki de daha küçük bir krizle mücadele etmek zorunda kalacaktı. Agamben’den farklı olarak devleti sınıf ilişkileri içinde düşündüğümüzde bu tedbirleri neden hemen alamadığını kolaylıkla görebiliyoruz. İtalya’nın turizm gelirlerinden faydalananların, artı değer üreten kapitalist çarkların sahiplerinin ve vergi yoluyla üretimden aldığı payla ayakta kalabilen devletin çıkarlarının kesişimi, tedbirlerin alınması konusunda aksi yönde baskı yarattı. Gerçekten de devlet günümüz kapitalist üretim tarzının dinamikleri içine bir şekilde gömülmüştür ve şimdi yaşanan durum, bir kalp gibi, sürekli atmazsa krize giren kapitalizmin ritmini bozuyor. Bu noktada sermaye sınıfının daha fazla nüfuz edebildiği devletin Agamben’in vurguladığı gibi bir karar gücüne sahip olmadığını da görüyoruz. En nihayetinde corona virüsü sermayenin direncini de kırdı. Örneğin İtalya’da mortgage kredilerinin geri ödenmesi bile bir süre askıya alındı.

Buradan yola çıkarak ben şunu iddia edeceğim: Agamben’in istisna hali kavramını ödünç aldığı Schmitt egemeni en son kararı veren olarak tanımlamıştı. Yani, egemen dost ve düşmana nihai olarak karar verebilendir. Egemeni, kendi varlığını sınırlamayı taahhüt ederek yürürlüğe soktuğu hukukun dışına çıkaran bu karardır. Ama corona virüsüyle ilgili düzenlemelerde böyle bir karar anı olduğunu göremiyorum. Eğer İtalya devleti üzerine konuşmak gerekirse, egemenin yanlış kararlarının artık zorunluluk doğurduğunu görmek gerekiyor. Hastalık henüz yaygınlaşmamışken alınabilecek tedbirleri almama yönünde karar veren kamu idaresi, sonrasında bu tedbirlerin çok daha ağırlarını uygulamak zorunda kaldı. Bir diğer egemen olan İran devleti, gücünün sınırlarını itiraf etmek zorunda kaldı ve yalıtılmış olmasını kabul ettiği dünyadan yardım istiyor. Agamben’in egemeni en nihayetinde kadir-i mutlak bir egemendi. Ama gerçekte olan devlet, sınırlı bir kapasitesi olan, toplumdan özerkliği tartışmalı politik bir varlık. Agamben’in bir Olimpos tanrısı olan devleti çoğu ülkede apartman merdivenlerinde kapanan ışığı yeniden yakmaya çalışan bir insan gibi debeleniyor.

Çünkü corona virüsü devletin, yani egemenin karar verme yetisini ortadan kaldıracak bir dayatmadır. Aynı zamanda da günümüz kapitalizminin yıkımının hiç de öyle belirsiz bir geleceğe ötelenemeyeceğini gösteren bir olgudur. Yıkımın bugün hissedilme ihtimalinin hiç de az olmadığının bir kanıtıdır.

Corona virüsünün yarattığı durum belki de Benjamin’in “hakiki istisna hali” olarak okunabilir. Yani Schmitt’in sürekli hale gelmiş istisnası Benjamin için -ve ezilenler için- bir istisna değildir. Zizek’in “Kapitalizme ‘Kill Bill-vari” demesinden de bunu anlıyorum aslında. Çünkü Benjamin, Schmitt’inkinden farklı olan “hakiki istisna halini” yaratmayı ezilenlere bir görev olarak vermişti, ancak bu görevi ezilen insanlar yerine getirmedi. Ama şu anda büyük bir krizin içinde olduğumuz bariz ve bu krizin yönetiminin bilindik usullerle imkansız olduğu aşikar. Yaşadığımız bu durum belki de her şeyi yeniden konuşmak için bir aralık yaratmıştır. Sınırlarımızın varlığını zaten tartışıyorduk, artık bu sınırsızlığın nasıl herkesin yararına olabileceğini tartışabiliriz. Kapitalizm yarattığı doğal yıkımı, tıbbın bu kadar gelişmesine rağmen neden insanların sağlık hizmetlerine erişemediğini ve gerçekten bir kefaret anı gibi mesihsiz bir kıyameti isteyip istemediğimizi tartışabiliriz. Artık herkesin yaşamının değerli olduğunu da görebiliriz ve aynı bir aptal gibi büyütüp durduğumuz piyasaların, “doğa kanunu” olmadığını bu yüzden corona virüsünün de “doğa kanunu” olmadığını fark edebiliriz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir